Adnan Menderes niçin asıldı?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Cuma
Yakın tarihimizin en vahşî ve üzücü hadiselerinden biri de merhum Adnan Menderes’in İmralı adasında, iki bakanı ile birlikte asılmasıdır. O’nun idam edilmesinin zahirî gerekçesi Anayasa’yı ihlâl etmekti. Gerçekte böyle miydi?
Şu anda elde yeterli delil yoktur ama onun asıl suçu şunlardı:
(1) Aslen Pembe olmakla birlikte, samimî olarak Müslümanlığa geçmek suçunu ve cinayetini işlemişti.
(2) Antalya’da ve İzmir’de “Türkiye Müslümandır ve Müslüman kalacaktır. İslâmiyetin bütün icapları yerine getirilecektir” demiş olmasıydı. Bu söz militan, fanatik, aşırı Pembeleri deli etmişti. Bir başbakan nasıl böyle konuşabilirdi? “İslâm’ın bütün icapları yerine getirilecektir” ne demekti? 1950-60 arasında yayınlanmış Pembe gazetelerini tarayınız. Menderes’e karşı ne korkunç ve dehşetli tepkiler gösterilmiş olduğunu görürsünüz.
(3) Menderes, sanırım 27 Mayıs ihtilalinden bir yıl önce Büyük Millet Meclisi çatısı altında Demokrat Parti Meclis grubunda milletvekillerine hitaben şöyle konuşmuştu: “Arkadaşlar, bu millet size vekâlet vermiştir. İsterseniz, Hilâfet’i bile geri getirebilirsiniz…” Bu söz bardağı taşırmış ve düşürülüp idam edilmesine yol açmıştır.
Bilindiği gibi Pembeler, zâhiren ve resmen Müslüman görünürler ama Türklerden ve gerçek Müslümanlardan nefret ederler. Onlar Müslümanlara ve Türklere “Acı Soğan” derler.
Onlar, nâdir istisnâlar dışında Türkler ve Müslümanlarla kız alıp vermezler. Pembelerin kendi aralarında birlik yoktur. Birkaç büyük kabileye ayrılmışlardır. Kimisi çok fanatiktir, kimisi nisbeten yumuşaktır. Renk vermeyerek İslâmî faaliyetlerin, dinî hizmetlerin içine girenleri vardır. Bektaşî, Mevlevî, Rufaî şeyhi olan Pembeler vardır.
Benim bildiğim, onların içinden sadece bir kişi, rüyasında Resûlullah Efendimizi görmüş, gerçekten dönmüş ve tarikat kademelerinde yükselerek hakikî şeyh olmuştur. Allah O’na rahmet eylesin.
Yakın tarihimizde İslâm’a, Müslümanlara, tarihî devamlılığa, millî kimlik ve kültüre aykırı ne kadar hareket varsa Pembeler tarafından planlanmış ve uygulanmıştır. Pembeler, Birinci Cihan Savaşı ve sonrası fâcialarda yetim kalmış Ermeni çocuklarını yetiştirmiş, kadrolaştırmış ve Müslümanlara karşı kullanmıştır. Pembeler, Müslümanlığın karşısına yeni bir din gibi menfi kavmiyetçiliği çıkartmışlardır.
Her çeşit dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim, dinde hafiflik, dini bozma ve Müslümanları şaşırtma hareketinin altında onlar vardır. Yakın tarihimizdeki bütün insan hakları ihlâlleri onların eseridir.
Başbakanlık Devlet Arşivi’nde bulunan Sultan Abdülaziz zamanına ait iki belgede, Selânik’te Pembelerin gizli bir Şûra Evi bulunduğu açıklanmaktadır. Disiplinsizlik yapanlar, kendi dinlerine göre günah ve suç işleyenler burada sorguya çekiliyor, cezalandırılıyor, hapsediliyor, hattâ idam ediliyormuş.
Pembeler, yakın tarihimizde olduğu gibi bugün de terör estirmekte, kasıp kavurmaktadır. Kendilerini ilerici, çağdaş, medenî gösteriyorlar… Alevî ve Bektaşî postuna bürünüyorlar. Gerçek Alevî ve Bektaşîleri tenzih ederiz. Onlar Allah’a, Hazret-i Muhammed’e, Hazret-i Ali’ye, Ehli Beyt’e bağlıdırlar. Onlar Kur’ân’ı hak kitap olarak kabul ederler. Onların Pembelerin dini ile bir ilgisi yoktur.
Pembelerde bu ülke, bu halk, bu devlet üzerinde vesayet hakkına sahip oldukları inancı vardır. Onlar, bu ülkeyi babalarından, atalarından kendilerine miras kalmış olarak görürler. Onlar demokrasi demokrasi derler ama yakın tarihte ve şu anda yaptıkları şeyler, güttükleri siyaset demokrasiye taban tabana zıttır.
Onlar din, inanç, vicdan hürriyeti vardır derler ama bu hürriyeti kısıtlamak için ellerinden geleni yaparlar. Onlar, “Müslüman olmak yasak değildir ama bizim istediğimiz kadar Müslüman olabilirsiniz. Daha ileriye giderseniz suç işlemiş olursunuz…” zihniyetine sahiptirler.
Onlar tarihî, kültürel, sosyal kopukluk taraftarıdır. Onlar İngiltere’de, ABD’de, Kanada’da, Batı Avrupa ülkelerinde, Japonya’da, bütün medenî ülkelerde Müslümanlara tanınan ve verilen hakları ve hürriyetleri Türkiye Müslümanlarına çok görürler.
Onlar, gözlerimizin içine bakarak “Fransa’da başörtüsü yasaktır” yalanını savururlar. Pekâlâ bilirler ki, o ülkedeki bütün üniversitelerde, bütün özel okul ve kolejlerde, bütün katolik okullarında başörtüsü serbesttir. Yasak sadece birkaç yıldan beri resmî liselerde uygulanmaktadır. O da, insan haklarına, eşitliğe, demokrasiye, medeniyete aykırıdır. Fransa’da Müslümanların özel İslâm Lisesi açma hakları vardır ve nitekim böyle bir okulu da açmışlardır, şu anda faaliyettedir.
Pembeler laiklik kavramını çarpıtmışlardır. Pembeler Türkiye’yi çok sevdiklerini iddia ederler. Onların sevgisi nasıl bir sevgidir? Bir mandıra sahibi mandırasını ve ineklerini elbette sever.
Pembeler eşitlik ilkesinden bahs ederler, bütün vatandaşlar eşittir derler ama kendileri “Daha eşittir.” Pembelerin birinci prensibi gizliliktir. En korktukları şey açığa çıkmaktır.
Pembeler halkı Türk-Kürt, Sünnî-Alevî, Sağcı-Solcu, Dinci-Laik, Şucu-Bucu diye birbirine düşman ve karşı kamplara ayırıp, bunları birbirleriyle çarpıştırarak “Böl, parçala ve hükm et” düsturunu uygularlar. Pembeler, vatandaşların bir kısmına “İç düşman… Tehdit ve Tehlike…” olarak bakarlar.
Pembeler bu ülkenin, bu halkın, bu devletin servetini, gelirlerini haksız şekilde iktisap eder ve paylaşırlar. Pembeler kendi çocuklarını ülkenin ve dünyanın en büyük okullarında ve üniversitelerinde okutup yetiştirirler. Pembeler demokrasi taraftarıdır. Ama nasıl bir demokrasi? Göreceli bir demokrasi… Kuzeye doğru hızla yol alan bir gemide, teknenin burnundan güneye doğru yürümek hürriyeti vardır!
Pembeler İslâm’ın (İ)sine bile karşıdır, düşmandır. Dönmelerin, ileride gerektiği zaman başa geçirecekleri bir Halife adayları bile mevcuttur. Onlar, Müslüman halka karşı son sözlerini söylemişlerdir: “Seçimlerde yüzde doksan oy alsanız bile iktidar olamayacaksınız.” 21 Mayıs 2005