Adapazarı’ndaki İmtihan
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Ocak 2019
Pazar
Adapazarı’nda dillere destan bir imtihan yapılmış. Orada büyük ve ihtişamlı yeni bir hapishane yapılıyormuş, bu uygarlık abidesine 120 infaz memuru, yahut gardiyan alınacakmış. Adayların en az lise mezunu olmaları şartı varmış, tam üç bin kişi müracaat etmiş. Bir izdiham olmuş ki, sormayın.
Yapılan imtihan, millî eğitim sistemimizin, okullarımızın içler acısı halini ortaya koymuş.
Adaylar “Bir günde dört ekmek tüketen aile, 3 haftada kaç ekmek tüketir?” sorusuna cevap verememişler. Ne zor sual değil mi? Zavallılar Einstein gibi matematikçi ve fizikçi midirler ki, bu çetin suale cevap verebilsinler.
Sorulardan biri de şuymuş:
“Atatürk şapka devrimini nerede başlatmıştır?”
Bunu da bilememiş adaylar. Eyvah eyvah eyvah!.. Haydi, iki kere ikinin dört olduğunu öğretemiyorlar, peki devrimler konusunda bu kadar cahil yetişmeleri affedilebilir mi?
Adaylara sorulan üç soru, ilköğretim okulları ikinci sınıf öğrencileri için hazırlanmış olan “Zihinden Problemler” adlı kitaptan seçilmiş. Üç bin lise mezunu aday bu sorular karşısında renkten renge girmişler, ıkınmışlar, sıkılmışlar, kıvranmışlar, morarmışlar, ter dökmüşler.
İmtihanı yapan hâkimler ve savcılar lise mezunlarının bilgi, zekâ ve kültür seviyesinin düşüklüğü karşısında şaşıp kalmışlar.
Komisyon Başkanı hâkim Oğuz Çelik “Adaylara, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve basit hesaplamaları içeren, olabildiğince kolay sorular yönelttik. Ancak, ilkokul ikinci sınıf öğrencileri için hazırlanan bu sorulara dahi doğru cevap almakta zorlandık” demiş.
Sakarya’daki bu imtihanla ilgili haber Akşam gazetesinin 30 Nisan 2004 tarihli nüshasında yayınlandı. Haberi gönderen Emrah Kaya’yı tebrik ediyorum.
İdarecilerimiz, aydınlarımız, halkımız eğitim meseleleri üzerinde durmuyorlar.
Çocuğumuzu okula göndermekle işin bittiğini sanıyoruz.
Dört beş katlı bir okul binası yapıp içine öğrenci ve öğretmenler koymakla eğitim olur sanıyoruz.
Saçmasapan vecizeler ve sloganlarımız var: “Açılan her okul bir cezaevinin kapanmasına yol açar…” diyoruz. Öyle mi?
Millî Eğitim ve okul denilince ilk olarak kalite, vasıf, keyfiyeti düşünmemiz gerekir.
1. Çağdaş genel kültür seviyesinde bilgi ve kültür verebilmek. Meselâ Fransa, İngiltere, Almanya, İsviçre eğitimi ne kadar lisan, edebiyat, tarih, coğrafya, felsefe (psikoloji, mantık, ahlâk, estetik, metafizik), sosyoloji, sanat tarihi ve kültürü okutuyor ve öğretiyorsa bizdeki eğitim onlardan aşağı kalmamalıdır.
2. Millî kültürü yeterli derecede okutabilmek ve öğretebilmek. Bir eğitim sistemi ki, millî kültürü, millî bilgileri yeterli şekilde öğretemiyor, o boşuna dönen, bir işe yaramayan bir makineden ibarettir.
Eğitimin vazifesi sadece bilgi vermek de değildir. Bilginin yanında ahlâk, fazilet, karakter terbiyesi de vermesi gerekir.
Bir ülkenin eğitimcileri, öğretmenleri o ülkenin en zeki, en kabiliyetli, en idealist, en vasıflı, en üstün, en güçlü gençleri arasından seçilip yetiştirilmelidir. Eğitimcilik, öğretmenlik beğenilmeyen, hor görülen, tercih edilmeyen bir iş ve meslek haline gelmişse bir memlekette, o memleket bahtına ağlasın.
İstanbul için konuşuyorum, taşra hakkında bilgim yoktur, İstanbul liselerinin ne hale gelmiş olduğunu anlamak için, öğleden sonra okulların tatil saatinde lise kapısına yakın bir yerden öğrencilerin çıkışlarını seyredin.
Kapıdan çıkar çıkmaz, gömleklerin etekleri pantolon üzerine çıkartılıyor, gömlek yakaları bir iki düğme gevşetiliyor, ceketler omuza alınıyor, bazıları ağızlarına birer sigara koyuyor ve laubali bir şekilde bağıra çağıra “hafif” konuşmalar yaparak yürüyorlar. Ciddî, örnek liseliler böyle mi olmalıdır?
Otuz kişilik bir sınıfta bütün öğrencilerin mükemmel olmasını beklemek hayaldir. Otuzun beşi parlak, çalışkan, önde koşan olsa ülke için yeterlidir. Bizdeki eğitim maalesef böyle otuzda beşler yetiştiremiyor, öğrencilerin hepsini en alt seviyede eşitliyor. Bu da bir eşitlik anlayışıdır, ama ülkeye, devlete, millete zarar veren bir eşitliktir.
Türk halkı genellikle akıllı bir halktır ama bugünkü eğitim sistemi en zeki çocukları birkaç sene içinde aptallaştırmakta, zekâlarını körleştirmektedir. Zekâ, geliştirebilen ve dumura uğratılabilen bir şeydir.
Eğitimimizi bu hale kimler, hangi zihniyetler getirmiştir? Birinci suçlu resmî ideolojidir.
İkincisi, popülist ve câhil politikacılardır. Eğitim kolaylaşsın, sınıfta kalmak olmasın, herkes okusun derken eğitimin ve maarifin içine okudular.
Çilekeş eğitimcileri ve öğretmenleri tenzih ederim, bu ülkenin eğitimine yakın tarihimizde Sabataycılar yön vermiştir. Bugünkü iflasın asıl sorumluları onlardır. Yeni nesillerimizi niçin câhil bıraktırdılar? Bu sorunun cevabını da araştırmamız gerekir.
Bazı liselerimizde uluslararası yarışmalarda ödül alan istidatlı ve zeki çocuklarımız bulunmaktadır. Ancak, bu konuda yanılmamamız gerekiyor. Onların başarılı oldukları dersler ve konular cebir, geometri, fizik, kimya gibi fen mevzularıdır. Fen dersleri genel kültürden sayılmaz. Genel kültür şu sahalarda olur:
Bu konularda uluslararası yarışma kazanan, ödül alan liseli çocuklarımız var mıdır? Liseli çocuklarımızın, edebiyata meraklı olanlar içinde Fuzulî Divanı’nı, mânasını anlayarak okuyacak ve bu kıraatten zevk ve haz alacak kaç kişi çıkar? Çıkar mı dersiniz?
Fransa’da her sene, lise bitirme imtihanlarından sonra bir de “Bakalorya” denilen ikinci bir sınav yapılmaktadır. O sınavın felsefe bölümünde sorulan sorulara Türk liselileri cevap verebilirler mi? Hiç sanmıyorum…
Türkiye liseleri 1950’den sonra kasıtlı ve planlı olarak çökertilmeye başlanmıştır.
Eğitimimiz yakın tarihte sabotajlara uğramış, temellerinden dinamitlenmiştir.
Türkiye’nin gerilemesinin, başına gelen felaketlerin ana sebebi eğitimdeki bozukluk ve yetersizliktir.
Hem eğitimi ve okulları bozdular, hem de sosyal kültürün ana vasıtası olan yazılı-edebî Türkçe’yi kuşa çevirdiler. Güçlü bir ana dilin bulunmadığı bir ülkede güçlü ve seviyeli bir eğitim de olmaz.
En acınacak tarafımız, gündemimizde eğitim ve lisan maddelerinin bulunmamasıdır.
İktisadî krizi atlatırsak kurtulur ve düzelirmişiz… Bu ümit boş bir hayalden ibarettir.
Vasıflı, güçlü, üstün, millî kültür ve kimliğine bağlı, ahlâk ve karakter terbiyesi almış Türkiyeliler yetiştiremezsek sürünmeye, batmaya mahkumuz. 03 Mayıs 2004