Çarşamba

MADDE1: Akıllı, vicdanlı, vatansever, erdemli, ahlâklı Türkiyeliler; Türkiye’nin güçlü, vasıflı, manen ve maddeten kalkınan, güvenli, dengeli, huzurlu bir ülke olmasını isterler.Ülkede bunları istemeyenler de vardır. Böyleleri “İyi Türkiyeli” değildirler, beyinsiz, akılsız, vicdansız, alçak,şerefsiz, namussuz, rezil kişilerdir.

MADDE 2: Haçlı, Siyonist ve ateist dış düşmanlarımız Türkiye’nin güçlenmesini, kalkınmasını, ilerlemesini, iyi ve güzel hamleler yapmasını, ülkeler yarışında önde koşmasını asla istemezler. Dış düşmanlarımız ve yardakçıları, Türkiye’nin parçalanmasını, bir sömürge haline gelmesini, birtakım lobilerin ve çetelerin çiftliği gibi idare edilmesini isterler.

MADDE3: Bir müddetten beri Türkiye işgal edilmektedir. İktisadî işgal… Malî (finansal) işgal… Sosyal ve kültürel işgal… Kültürsüz ve ufuksuz insanlar, işgalin sadece orduyla, silâhla olacağını sanırlar. Hayır, işgal başka şekillerde de olabilir. Bir ülke sınırları, bayrağı, kendi millî müesseseleri olduğu halde yine de işgale uğrayabilir.

MADDE4: Şu anda Türkiye için en büyük tehlike ve tehdit agresif misyonerlik hareketidir. Misyonerler, emperyalist güçlerin silahlı kuvvetleri gibi çalışırlar. On dokuzuncu asırda, Osmanlı imparatorluğu misyonerler tarafından yıkılmıştır. Misyonerlik tehlike ve tehdidini görmezlikten gelip de, ülke halkının çoğunluğunu teşkil eden dindar Müslümanları tehdit ve tehlike olarak görenler, Türkiye’nin batması ve parçalanması için çalışıyorlar, farkında olmasalar da…

MADDE 5: Türkiye’nin ziraatı, hayvancılığı, sanayii (endüstrisi), finansı uluslararası dev yabancı şirketlerin, holdinglerin, çetelerin eline geçmektedir. Bu durum ülkenin bağımsızlığı ve geleceği bakımından son derece vahimdir.

MADDE 6: Türkiye korkunç, dehşetli, içinden çıkılmaz bir borç ve faiz tuzağına düşürülmüştür. Yakın mazide hesapsız kitapsız dış borç ve kredi alınmış, bunlar çarçur edilmiş, kapanın elinde kalmıştır. Ülke, halk ve devlet bu borçların değil anaparalarını, faizlerini ödeyebilecek durumda değildir. Faiz ödemek için yüksek faizle yeniden borç alınmaktadır, bu bir intihardır.

MADDE7: Bir ülkenin, bir halkın, bir devletin yücelmesi, ayakta durması, kendini koruması konusunda en birinci, en önemli kurum vasıflı, güçlü ve üstün bir millî eğitimdir. Türkiye’deki “Millî Eğitim” kesinlikle millî değildir.Vasıflı, güçlü bir eğitim sistemimiz yoktur. Uzun yıllardan beri genç nesiller, iflâs etmiş bir eğitimin kurbanı olmaktadır. Türkiye’nin güçlenmesini, ilerlemesini, mânen ve maddeten kalkınmasını, ülkeler yarışında önde koşmasını istemeyen iç ve dış düşmanlarımız, millî eğitim sistemimizin vasıflı ve güçlü olmasını istemiyorlar. Türkiye’ye nasıl bir millî eğitim lazımdır? (1) Gerçekten millî olacak, millî kimliğe, millî kültüre, millî kişiliğe hizmet edecektir, bu değerleri koruyacak, yaşatacak, güçlendirecek. (2) Uluslararası seviyede genel kültür verecek. (3) Yazılı, edebî, zengin Türkçeyi öğretecek. (Bugünkü lise mezunları Yakup Kadri, Halide Edip, Reşat Nuri, Hüseyin Rahmi, Halid Ziya, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif gibi çok yakın çağın edip ve şairlerin eserlerinin Türkçelerini bile okuyup anlayamıyor. Böyle eğitim olur mu? Buna eğitim denilemez, anti-eğitim denir ancak. (4) Batı Türklerinin bin yıldan fazla kullanmış oldukları yazıyı öğretmeyen bir eğitim, eğitim değildir. Latin-Frenk alfabesiyle okunan ve yazılan Türkçenin yanında, mutlaka Arap-İslâm yazısıyla yazılıp okunan zengin Türkçe de öğretilmelidir. (5) Eğitimin üç vazifesi vardır: Birincisi, bilgi ve kültür vermek. ikincisi, ahlâk ve karakter terbiyesi vermek. Üçüncüsü, sanat, estetik, güzellik kültürü aşılamak. Bugünkü eğitim sistemi, bu üç boyutta da iflâs etmiş vaziyettedir. Eğitim sistemimizi en kısa zamanda, meselâ Singapur eğitimi seviyesine çıkartamazsak, ya yok olacağız yahut dış ve iç düşmanlarımızın köleleri olarak yaşayacağız.

MADDE 8: Üniversiteler bir ülkenin beyni durumundadır. İdarecilere ve halka üniversiteler rehberlik eder. Şu anda Türkiye üniversiteleri, çağdışı, fosilleşmiş bir ideolojinin emrindedir. Üniversitelerimizin en büyük işi başörtüsüyle mücadele etmektir. Türkiye üniversiteleri bu ülkeye Nobel veya benzeri bir tek ödül bile kazandıramamıştır. Üniversitelerimiz, millî kimliğe yabancı bir zihniyetin kontrolü altına girmiştir. Türkiye, üniversite meselesini müspet şekilde halledemezse yıkılmaya, çökmeye, gerilemeye, zayıflamaya, çözülmeye ve dağılmaya mahkûmdur.

MADDE9: Büyük medya, büyük ölçüde tekelleşmiş, kartelleşmiş, çeteleşmiştir. İleri, demokratik ülkelerde medya dördüncü kuvvettir, bizde birinci kuvvet… Ülkenin en büyük siyasî, sosyal, kültürel gücü olan medya, bizdeki duruma düşerse o memlekete, o halka, o devlete acımak gerekir. Çoğunluğu teşkil eden Müslümanların elinde imkân, sermaye, hürriyet, potansiyel bulunmasına rağmen, en yüksek tirajlı ve en tesirli (etkili) günlük gazeteleri, haftalık dergileri onlar çıkartamıyor. Cemaatçilik, hizipçilik, sen-ben kavgası, birtakım din baronlarını putlaştırmak, “erbab” haline getirmek Müslümanların ellerini kollarını bağlıyor.

MADDE10: Dış ve iç düşmanlarımız Türkiye’yi idare edebilmek, daha fazla sömürmek için “Böl, parçala ve hükmet” prensibini uyguluyor. Halkı Türk-Kürt, Sünnî, Alevî, dinci-lâik, ilerici-gerici, sağcı-solcu, şucu-bucu şeklinde, birbirine düşman kamplara ve kesimlere ayırıyorlar, onlar birbirleriyle çekişip tepişirken mutlu ve putlu bir azınlık malı götürüyor. Türkiye’yi seven, Türkiye’nin batmasını istemeyen, Türkiye’nin yücelmesini arzu eden bütün vatansever Türkiyeliler bu gibi kamplaşmaların, düşmanlıkların, bölünmelerin, çekişip tepişmelerin giderilmesi için çalışmalıdır.

MADDE11: Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulması Türkiye’nin parçalanması demektir. Bunu bilmek ve anlamak için strateji uzmanı olmak gerekmez. Şu anda güneyimizde bir Kürt devleti fiilen kurulmuş vaziyettedir. Türkiye için alarm zilleri, tehlike çanları çalmaktadır. Maalesef birtakım idareciler gaflet içindedir (gaflet kelimesi çok hafif kalıyor…).

MADDE12: Hal-i hazırda ülkemizde ne güçlü bir iktidar vardır, ne de güçlü bir muhalefet. Mevcut sistem ve düzenin, anayasanın ve kanunların teorik olarak öngördüğü sistemle bir ilgisi yoktur. Ne anayasada, ne de kanunlarda “Derin Devlet”ten bahsediliyor, lâkin derin devlet heyülâsı vardır. Bizde devletin, Millet Meclisi’nin, anayasanın, halk idaresinin, seçimle işbaşına gelmiş iktidarın, evrensel insan haklarının, millî kimliğin, millî menfaatlerin üzerinde derin bir güç bulunmaktadır. Bu güç kontrol edilememekte, sorgulanamamaktadır. Bu güç “tarihî bir ârıza ve kaza”ya dayanmaktadır. Türkiye bir müddetten beri hükmü altında bulunduğu tarihî arıza ve kazayı tamir edip, sona erdirip, “tarihî devamlılığa” dönmedikçe bütünlüğünü ve bağımsızlığını koruyamaz. Tarihî kaza ve arızalar ilânihaye (ebediyen) devam edemez. Ya arıza sona erdirilecektir yahut ülke batacaktır.

MADDE13: Ülkemizdeki birtakım temel güçler ve kuruluşlar, birtakım azınlıklar ve lobiler tarafından ele geçirilmiştir. Böyle bir durumda demokrasi, temel insan hakları ve hürriyetleri, millî kimlik lâfta kalmaktadır.

MADDE14: Her ülkede birtakım hainler, iç-düşmanlar olabilir. Ancak bizde bazı egemen azınlıklar, çoğunluğu teşkil eden Müslümanları iç düşman, tehdit ve tehlike olarak görmekte, çoğunluğa düşman muamelesi yapmaktadır. Böyle bir ziniyet ve bakış ülkenin ve devletin batmasına yol açar.

MADDE15: Tarih boyunca birçok İslâm ve Türk devleti batmış ve yok olmuştur. Müslümanlar İspanya’da altı yüzyıldan fazla hüküm sürdüler ve sonra yıkıldılar, yok oldular, silindiler. Altın Ordu devletinin yerinde yeller esiyor, Kırım İslâm-Türk devleti yıkıldı, Hindistan’daki İslâm devleti tarihe karıştı, Osmanlı devletinin Avrupa’da, Ortadoğu’da, Afrika’da büyük arazisi vardı, o da elden gitti. Türkiye’nin bugünkü gidişi iyi bir gidiş değildir. Türkiye bir ateş çemberiyle sarılmıştır. İçte de sinsî bir işgal hareketi ülkeyi adım adım, karış karış ele geçirmektedir.

Gözlerini para ve zenginlik hırsı bürümüş; benliklerinden, şahsî prestij ve nüfuzlarından başka bir şey düşünmeyen; saçı bitmedik yetimlerin haklarını yiyen, ihalelere fesat karıştıran, emanetlere hıyanet eden, işlerden komisyon alan; kendi ülkelerini, kendi halklarını, kendi devletlerini soyan birtakım alçak, sefil, rezil kimseler yukarıdaki satırları tepkiyle karşılayacaklardır. Onlara göre Türkiye, nurlu ve pembe ufuklara dörtnala koşmaktadır. Keşke öyle olsa!.. 11 Ağustos 2005