2015’te Türkiye’nin İşi Çok Zor
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 11 Aralık 2018
2015’te Türkiye’nin işi zor mudur?.. Hayır, zor değil çok ama çok zor olacaktır. Çünkü bu tarih Ermeni Tehciri’nin yüzüncü yıldönümüdür. Bir kısım Ermeniler bu konuda tam yüz yıl boyunca gece gündüz çalıştılar, didindiler, çırpındılar. 1915 Tehciri’nden sadece Türkleri suçlu ve kabahatli bulmak hiç de âdilane bir yargı değildir. Bütün Ermeniler de suçlu değildir, lakin Ermenilerin bir kısmı, uyruğu oldukları Osmanlı Devleti’ne hıyanet etmek suretiyle bütün Türkiye Ermenilerine kötülük etmişlerdir.
Ermeni milliyetçileri neler istiyor:
1. Türkiye’den tazminat istiyor.
2. Yaşadıkları eski topraklara dönmek, eski mülklerine sahip olmak istiyor.
3. Türkiye’den, bugünkü Ermenistan’ın dört misli toprak isteyenleri de var.
Türkiye’nin devlet olarak, üniversiteler olarak Ermeni emellerine ve isteklerine karşı hazırlıklı olması gerekir.
Bu hazırlık öncelikle ilmî araştırmalarla yapılabilir.
Türkiye ve Türkler yüzde yüz suçlu, Ermeniler hiç suçlu değil… Öncelikle bu tez çürütülmelidir.
Ermeniler Osmanlı Devleti’nin Tebaa-i Sâdıka’sı iken nasıl isyankâr olmuşlardır, bu anlatılmalı ve açıklanmalıdır.
Bütün Ermeniler Osmanlı’ya karşı değildi, isyankârlar, sadık Ermenileri icabında öldürerek susturmuşlar ve sindirmişlerdir. Bu da belgelerle açıklanmalıdır.
Savaş ateşleri içinde Osmanlı Devleti, düşman ordularını kurtarıcı gibi kabul eden ve kendi devletini sırtından bıçaklayan Ermenileri ülkenin iç taraflarına sürmekte haklıdır.
Bu tehcir, bu sürgün esasında bir takım çapulcular Ermeni kafilelerine saldırmışlar, cinayetler işlemişler. Sürgünlerin paralarını gasp etmişlerdir. Şişirme ve abartı rakamları reddetmek şartıyla bu acı gerçek de kabul edilmelidir.
On yıllardan beri Türkiye üniversiteleri bu konularda, bir kısmı İngilizce olmak üzere yüzlerce, binlerce ciddî ilmî araştırma yayınlamış olmalıydı.
Maalesef devletimiz, üniversitelerimiz bunu yapamadı.
Duyduğuma göre Başbakanımız Ermeni konusunda araştırma ve yayın yapılması için emir vermiş, çok acele edilsin demiş… Bir takım kurumlar bu isteğe karşı soğuk ve çekingen davranmışlar.
Biz hâlâ sen ben kavgaları içindeyiz.
2015’e kadar yetiştirilecek Ermeni meselesi kitapları için bir fon ayrılmış, bu fon nasıl harcanacak, kimlere üleştirilecek? O da ihtilaflı bir konu.
Bu konuda bendenizin elinde imkân ve salahiyet olsa neler yaparım:
1. Arménichantage (Arménichantage ismiyle internetten arayın) isimli ilmî araştırma dergisini Türkçe’ye tercüme ettiririm. (Tercüme ücreti konusunda da kimseye hak etmediği para vermem, zırnık yedirmem.)
2. Başta İngilizce olmak üzere resimlerle ve belgelerle bir kısım Osmanlı Ermenileri’nin devlete nasıl hıyanet ettiklerini, düşman Rus ordusunu nasıl kurtarıcı gibi karşıladıklarını, Müslüman halka nasıl kıydıklarını anlatan ve içlerinde zerrece yalan bulunmayan kitaplar, broşürler çıkartırım.
3. Bazı insaflı Ermenilerin Osmanlı Devleti ve Türkiye lehindeki yazılarını toplar, kitaplaştırırım.
4. On dokuzuncu asırda ve yirminci asrın başında Ermeniler’in var olmasının, menfaatinin birinci şartının Türkiye’yi benimsemek ve desteklemek olduğunu ispat ederim.
5. Osmanlı düşmanı militan Ermenilerin kendi bindikleri dalı kestiklerini, yanlış ata oynadıklarını ve kumarı kaybettiklerini anlatırım.
6. Sorumluluğun büyük kısmının Türkiye’de ve Türklerde olmadığını, aşırı giden fanatik Ermeni milliyetçilerinde olduğunu ispat ederim.
7. Ermeni tezlerini Hıristiyanlık öğretilerine, Kitab-ı Mukaddes’e ve İncil’e dayanarak çürütürüm.
Mülk Allah’ındır. Dilediğine verir. Dilediğinden alır. Dilediğini aziz kılar, dilediğini zelil…
1915’e kadar Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da Türklerle Ermeniler birlikte yaşıyorlardı. Hepsi için söylemem, bir kısım Ermeniler emperyalist ve sömürgeci devletlerin oyunlarına geldiler, paylaşmaya razı olmadılar, sadece bizim olacak dediler. Felaketin ana sebebi budur.
Şu hususu da bilhassa belirtmek isterim ki, Ermenileri yanlış yollara ve felakete sürükleyenler Pakradunîler olmuştur. Pakradunîler o zaman Ermeni postuna bürünmüşlerdi… Günümüzde ise PKK, dıştan Kürt görünen içten Pakradunî vesair Kriptolardan ve aldatılmışlardan oluşan bir harekettir. Şu anda bir kısmı İslâmcı postuna bürünmüştür.
Elimde imkân olsa dünya çapında uzman tarihçilere Pakradunîler ve günümüzdeki uzantıları konusunda ilmî kitaplar da yazdırırım. Böyle bir şey yapmaya kalksam bazılarının foyaları açığa çıkacağından bendenizi yok etmeye çalışırlar.
Yazımın başında 2015’te Türkiye’nin işi zordur demiştim. 2015’e iki sene kaldı. Göz açıp kapayıncaya kadar kritik seneye geliriz. Bugünkü şartlar altında ne yapılabilir bilmiyorum.
Şunu temenni ediyorum: Bu konu Türkiye’nin hayatî bir meselesidir. Tahsisattan hiç kimseye hak etmediği bir kuruş bile ödenmemelidir. Dişe dokunur etkili hizmetler yapılmalıdır.
NAMAZ kılarken Kur’ânın Türkçe tercümesi okunamaz. Mutlaka Arapça asıl metin okunmalıdır. Arapça Kur’ân okunsun demek, Arapçılık yapmak değildir. Böyle bir iddia hezeyandır.
Bütün İslâm dünyasında Ezan Arapça okunur. Millî dillerde okunsun diyenlerin bir kısmı Müslüman değildir, bir kısmı ise dindar ve şuurlu Müslüman değildir.
1930’lu yıllarda Arapça Ezan okumanın yasaklanması, Türkçe Ezan dayatması insan haklarına, din hürriyetine aykırı büyük bir zulümdü.
1950’de CHP iktidarı devrildi, Demokrat Parti başa geçti ve
İlle de Arapça Ezan okunacak, Türkçe Ezan okunmayacak diye bir hüküm getirilmedi ama bütün Türkiye’de on binlerce camide Arapça Ezan okunmaya başladı,
Sadece
direndiler, bir müddet daha Türkçe okumaya devam ettiler.
Ezanın tercümesi de asıl Ezan-ı Muhammedî’nin yerini tutmaz. Osmanlı İslâm devletinin bütün medreselerinde ve liselerinde
Arapça okutulurdu.
Kur’ân dili İslâm âleminin din dilidir. Namazda kıraat mutlaka Arapça Kur’ân ile yapılmalıdır. Ezan mutlaka Arapça okunmalıdır.
Arapça Kur’ân ve Ezan Müslümanları birleştiren iki bağdır. Bu bağları kopartırsak büsbütün darmadağınık oluruz. Kur’ân ve Ezan Türkçe olsun istekleri iyi niyetli değildir, çatlak seslerdir. Namazda Kur’ân tercümesi okunsun diyen çatlak seslilere soruyorum:
Hiçbir icazetli ehl-i sünnet âlimi ve fakihi namazın kılınmasında ve Ezanının okunmasında Arapçadan başka bir dile razı olmaz. Hiçbir Sünnî ilahiyatçı böyle bir bid’ate razı olmaz ve fetva vermez.
Ebu Hanife hazretlerinin
Müslümanları bin parçaya ayırıp
isteyen bazı reformcuların
ve oyunlarına hiçbir uyanık ve dindar Müslüman kanmaz. 07 Ocak 2013